Yazar Olmak İçin Ne Yapmalıyım?
Aslında söyleyecek çok bir şey yok. Bu sorunun artık basmakalıp hale gelmiş olan yanıtı, pek çok yazar tarafından çeşitli kitaplarda, söyleşilerde, internet sitelerinde, bloglarda vb. verilmiş durumda. Öyle büyük bir sır da değil. Yazar olmak için tek bir şey (aslında iki şey) yapmak gerekiyor. Bunlardan birincisi yazmak. Yazın! Birinci kural bu. Yazmadan, yalnızca “Ben yazar olacağım” diyerek yazar olamazsınız. O yüzden yazar olma hülyalarına dalmak yerine oturup her gün yazın. İnsanlara, yalnızca ve yalnızca yazıyor oldukları için yazar denilir. Yani sahip oldukları bir özellikten değil ama yaptıkları bir eylemden dolayı. Şunu da ekleyeyim; bazı yerlerde denk geliyorum, kimileri “Bir fikrim var, bir metne başladım. Şu halde bir yayınevine gitsem, anlaşsam. Ona göre kitabımı tamamlasam, nasıl olur?” diye soruyorlar. Bir yayınevinin kapısını çalabilmek için ortaya başı sonu belli bir yapıt koymak zorundasınız. Yineliyorum, yazar olmak için yazmış ve yazıyor olmak gerekir. Hem, yayınevinden gelecek yanıta göre yazmayı sürdürecek veya bırakacaksanız hiç başlamayın derim. Üstelik bu biçimde hiçbir yayınevi de anlaşmaz. Ama bu, ilk kitabınızı nasıl yayımlatacağınıza dair başka bir yazının konusu. Bizse şimdi yazar olmak için ne yapmak gerektiğiyle ilgili konumuza dönelim. Yazmakla birlikte yapmanız gereken bir şey daha varsa o da okumak. Okumak, sizin yazmak için besin kaynağınız. Yaratıcı yazarlık atölyelerinden, kurslardan, hatta bu blogdaki tavsiyelerden çok daha öncelikli olan bir şey varsa o da okumaktır. Bu, sizin yazarlık eğitiminizin ve dahası yazarlık sermayenizin temelidir. Yazarlıkta yalnızca doğuştan gelen yetenekle bir yere varamazsınız. Evet, yetenek gereklidir. Ama tek başına hiçbir şey ifade etmeyecektir. Bu yüzden sürekli okumalısınız. Üstelik, yalnızca yazacağınız türde, hatta yalnızca edebiyat kitapları da değil. Okuduğunuz her nitelikli kitap yazarlığınıza yaptığınız bir yatırımdır.
Yazar Olmak İçin Ne Yapmalıyım?
Aslında söyleyecek çok bir şey yok. Bu sorunun artık basmakalıp hale gelmiş olan yanıtı, pek çok yazar tarafından çeşitli kitaplarda, söyleşilerde, internet sitelerinde, bloglarda vb. verilmiş durumda. Öyle büyük bir sır da değil. Yazar olmak için tek bir şey (aslında iki şey) yapmak gerekiyor. Bunlardan birincisi yazmak. Yazın! Birinci kural bu. Yazmadan, yalnızca “Ben yazar olacağım” diyerek yazar olamazsınız. O yüzden yazar olma hülyalarına dalmak yerine oturup her gün yazın. İnsanlara, yalnızca ve yalnızca yazıyor oldukları için yazar denilir. Yani sahip oldukları bir özellikten değil ama yaptıkları bir eylemden dolayı. Şunu da ekleyeyim; bazı yerlerde denk geliyorum, kimileri “Bir fikrim var, bir metne başladım. Şu halde bir yayınevine gitsem, anlaşsam. Ona göre kitabımı tamamlasam, nasıl olur?” diye soruyorlar. Bir yayınevinin kapısını çalabilmek için ortaya başı sonu belli bir yapıt koymak zorundasınız. Yineliyorum, yazar olmak için yazmış ve yazıyor olmak gerekir. Hem, yayınevinden gelecek yanıta göre yazmayı sürdürecek veya bırakacaksanız hiç başlamayın derim. Üstelik bu biçimde hiçbir yayınevi de anlaşmaz. Ama bu, ilk kitabınızı nasıl yayımlatacağınıza dair başka bir yazının konusu. Bizse şimdi yazar olmak için ne yapmak gerektiğiyle ilgili konumuza dönelim. Yazmakla birlikte yapmanız gereken bir şey daha varsa o da okumak. Okumak, sizin yazmak için besin kaynağınız. Yaratıcı yazarlık atölyelerinden, kurslardan, hatta bu blogdaki tavsiyelerden çok daha öncelikli olan bir şey varsa o da okumaktır. Bu, sizin yazarlık eğitiminizin ve dahası yazarlık sermayenizin temelidir. Yazarlıkta yalnızca doğuştan gelen yetenekle bir yere varamazsınız. Evet, yetenek gereklidir. Ama tek başına hiçbir şey ifade etmeyecektir. Bu yüzden sürekli okumalısınız. Üstelik, yalnızca yazacağınız türde, hatta yalnızca edebiyat kitapları da değil. Okuduğunuz her nitelikli kitap yazarlığınıza yaptığınız bir yatırımdır.
Yazar Olmak İçin Ne Yapmalıyım?
Aslında söyleyecek çok bir şey yok. Bu sorunun artık basmakalıp hale gelmiş olan yanıtı, pek çok yazar tarafından çeşitli kitaplarda, söyleşilerde, internet sitelerinde, bloglarda vb. verilmiş durumda. Öyle büyük bir sır da değil. Yazar olmak için tek bir şey (aslında iki şey) yapmak gerekiyor. Bunlardan birincisi yazmak. Yazın! Birinci kural bu. Yazmadan, yalnızca “Ben yazar olacağım” diyerek yazar olamazsınız. O yüzden yazar olma hülyalarına dalmak yerine oturup her gün yazın. İnsanlara, yalnızca ve yalnızca yazıyor oldukları için yazar denilir. Yani sahip oldukları bir özellikten değil ama yaptıkları bir eylemden dolayı. Şunu da ekleyeyim; bazı yerlerde denk geliyorum, kimileri “Bir fikrim var, bir metne başladım. Şu halde bir yayınevine gitsem, anlaşsam. Ona göre kitabımı tamamlasam, nasıl olur?” diye soruyorlar. Bir yayınevinin kapısını çalabilmek için ortaya başı sonu belli bir yapıt koymak zorundasınız. Yineliyorum, yazar olmak için yazmış ve yazıyor olmak gerekir. Hem, yayınevinden gelecek yanıta göre yazmayı sürdürecek veya bırakacaksanız hiç başlamayın derim. Üstelik bu biçimde hiçbir yayınevi de anlaşmaz. Ama bu, ilk kitabınızı nasıl yayımlatacağınıza dair başka bir yazının konusu. Bizse şimdi yazar olmak için ne yapmak gerektiğiyle ilgili konumuza dönelim. Yazmakla birlikte yapmanız gereken bir şey daha varsa o da okumak. Okumak, sizin yazmak için besin kaynağınız. Yaratıcı yazarlık atölyelerinden, kurslardan, hatta bu blogdaki tavsiyelerden çok daha öncelikli olan bir şey varsa o da okumaktır. Bu, sizin yazarlık eğitiminizin ve dahası yazarlık sermayenizin temelidir. Yazarlıkta yalnızca doğuştan gelen yetenekle bir yere varamazsınız. Evet, yetenek gereklidir. Ama tek başına hiçbir şey ifade etmeyecektir. Bu yüzden sürekli okumalısınız. Üstelik, yalnızca yazacağınız türde, hatta yalnızca edebiyat kitapları da değil. Okuduğunuz her nitelikli kitap yazarlığınıza yaptığınız bir yatırımdır.
Bir yanda Tatil - Bir yanda Pazartesi
Bir tarafta gösterişli ve şaşaalı bir tatil hayatı sürdüren insanları görürken diğer yanda sendromlu Pazartesiler ile haftaya başlamış bıkkın hayatlar. Bence tüm mevzu; insanın nerede olmak istediği ile ilgili değil, olduğu yerin ve bulunduğu durumun içindeki gizli güzellikleri görebilmekte. Ne kadar sıkıcı da olsa bu düzeni devam ettirmekten başka şansı olmayan bizler, en azından şükretme konusunda bir adım daha istekli olabiliriz. İyi durumlardaki insanları görünce yüreğimiz cız ediyor belki ama, bir yerlerde bizim hayatımızı hayal dahi edemeyen insanların yüreği cız etmekle kalmıyor. Üstelik onlar şükür nedir bizden daha iyi biliyor. Güzel olmaz mıydı, en kral yerlerde tatilin dibine vurmak. Olurdu ! Yakışırdı bize de. Ama olamıyorsa da içinde bulunduğun durumu ve bugünü tatil havasında yaşamak da bizim elimizde. Her günü son gün bilip o şekilde yaşamak da fayda var. Ne de olsa tekrarı yok hiçbir anın. Boşverelim sosyal medyadaki şaşaalı hayatları da, biraz kendi hayatımızın güzelliğine bakalım, tüm zorluklara rağmen yaşayalım.
Bir yanda Tatil - Bir yanda Pazartesi
Bir tarafta gösterişli ve şaşaalı bir tatil hayatı sürdüren insanları görürken diğer yanda sendromlu Pazartesiler ile haftaya başlamış bıkkın hayatlar. Bence tüm mevzu; insanın nerede olmak istediği ile ilgili değil, olduğu yerin ve bulunduğu durumun içindeki gizli güzellikleri görebilmekte. Ne kadar sıkıcı da olsa bu düzeni devam ettirmekten başka şansı olmayan bizler, en azından şükretme konusunda bir adım daha istekli olabiliriz. İyi durumlardaki insanları görünce yüreğimiz cız ediyor belki ama, bir yerlerde bizim hayatımızı hayal dahi edemeyen insanların yüreği cız etmekle kalmıyor. Üstelik onlar şükür nedir bizden daha iyi biliyor. Güzel olmaz mıydı, en kral yerlerde tatilin dibine vurmak. Olurdu ! Yakışırdı bize de. Ama olamıyorsa da içinde bulunduğun durumu ve bugünü tatil havasında yaşamak da bizim elimizde. Her günü son gün bilip o şekilde yaşamak da fayda var. Ne de olsa tekrarı yok hiçbir anın. Boşverelim sosyal medyadaki şaşaalı hayatları da, biraz kendi hayatımızın güzelliğine bakalım, tüm zorluklara rağmen yaşayalım.
Bir yanda Tatil - Bir yanda Pazartesi
Bir tarafta gösterişli ve şaşaalı bir tatil hayatı sürdüren insanları görürken diğer yanda sendromlu Pazartesiler ile haftaya başlamış bıkkın hayatlar. Bence tüm mevzu; insanın nerede olmak istediği ile ilgili değil, olduğu yerin ve bulunduğu durumun içindeki gizli güzellikleri görebilmekte. Ne kadar sıkıcı da olsa bu düzeni devam ettirmekten başka şansı olmayan bizler, en azından şükretme konusunda bir adım daha istekli olabiliriz. İyi durumlardaki insanları görünce yüreğimiz cız ediyor belki ama, bir yerlerde bizim hayatımızı hayal dahi edemeyen insanların yüreği cız etmekle kalmıyor. Üstelik onlar şükür nedir bizden daha iyi biliyor. Güzel olmaz mıydı, en kral yerlerde tatilin dibine vurmak. Olurdu ! Yakışırdı bize de. Ama olamıyorsa da içinde bulunduğun durumu ve bugünü tatil havasında yaşamak da bizim elimizde. Her günü son gün bilip o şekilde yaşamak da fayda var. Ne de olsa tekrarı yok hiçbir anın. Boşverelim sosyal medyadaki şaşaalı hayatları da, biraz kendi hayatımızın güzelliğine bakalım, tüm zorluklara rağmen yaşayalım.
Yazamama Sendromu?
Yazamama sendromunu yeni atlatmışsanız eğer hemen kaleme kağıda sarılıp bir şeyler yazmaya çalışmak hevesinizi kursağınızda bırakabilir. Zira inkar etseniz de zihniniz karışıktır. Öncelikle bu karışıklığı isteseniz de istemeseniz de bir şekilde düzene sokmanız gerekmektedir. Bundan ötürü size yapmamanız ve yapmaktan kaçınmanız gereken şeyleri söyleyeceğim. – Uzaylılar tarafından kaçırılmaktan kaçının. Nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız 442 – 946 – 97 – 09 bu numaraya UZAYLILARDANNASILKAÇARIM diye mesaj yollayınız. – Aynanın karşısında fazla vakit geçirmeyin. Gözünüzde, kaşınızda, yüz hatlarınızda veya başka bir yerinizde meydana gelen bir şeyden dolayı kafanız daha çok karışmamalı. – Aklınızdan bir sayı tutmayın, aklınızla bir balık da tutmayın, aklınızı bir şey tutmak için kullanmayın. Aklınız kafanızdaki karışıklığı düzeltmek için var olsun eğer var olabiliyorsa, her şeyin yokluğu ile var olduğu şu dünyada. – Günün belirlediğiniz vaktinde birkaç dakikalığını da olsa körmüşsünüz gibi davranın. Gözlerinizi sanki körebe oyunundaymışsınız gibi göremeyeceğinizden emin olacak şekilde bağlayın. Ardından etraftaki sesleri ellerinizi havaya kaldırıp dinleyin ve ellerinizi havada sallayarak ellerinizin havada nelere çarptığını tahmin etmeye çalışın. – Yine günün belirli saatlerinde sanki bulunduğunuz ortamda yokmuşsunuz gibi davranın. Bunun için kulak tıkacı kullanmanız önemle ve özenle tavsiye edilir. Ardından içinizden geçen her şeyi sizi kimse görmüyormuş gibi yapın. Sonra da gidip gökyüzünde varsa bulutlara bakın yoksa da gözleriniz kapalı bulutları hayal edin. – Amuda kalkın ve derin derin nefesler verip tekrar eski halinize gelip ayak parmak uçlarınızdaki tırnaklarınızı inceleyin. – İmaj değişikliğinden ve kendinizi haddinden fazla yormaktan kaçının. – Kabullenin. Dünya boktan bir yer, gökyüzü böyle güzel gözükse de. Pozitif ve negatif kuramlar ve kurumlar arasında kendinize tam bir yer belirlemekten uzak durup sanattan kopmayın. – Sürekli bir şeyler yazmak için uğraşmayın. Belki de yazmak yerine gidip bir çocuğa şeker vermen, gidip Ay dede ile sohbet etmen ya da yıldızlarla içmen gerekiyordur. Olmuyorsa zorlama, unutma yazamama sendromundan yeni çıktın. Tekrar girmemen gerek. – Ve son olarak kendinize şu soruyu sorun gerçekten neden yazıyorsunuz?
Yazamama Sendromu?
Yazamama sendromunu yeni atlatmışsanız eğer hemen kaleme kağıda sarılıp bir şeyler yazmaya çalışmak hevesinizi kursağınızda bırakabilir. Zira inkar etseniz de zihniniz karışıktır. Öncelikle bu karışıklığı isteseniz de istemeseniz de bir şekilde düzene sokmanız gerekmektedir. Bundan ötürü size yapmamanız ve yapmaktan kaçınmanız gereken şeyleri söyleyeceğim. – Uzaylılar tarafından kaçırılmaktan kaçının. Nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız 442 – 946 – 97 – 09 bu numaraya UZAYLILARDANNASILKAÇARIM diye mesaj yollayınız. – Aynanın karşısında fazla vakit geçirmeyin. Gözünüzde, kaşınızda, yüz hatlarınızda veya başka bir yerinizde meydana gelen bir şeyden dolayı kafanız daha çok karışmamalı. – Aklınızdan bir sayı tutmayın, aklınızla bir balık da tutmayın, aklınızı bir şey tutmak için kullanmayın. Aklınız kafanızdaki karışıklığı düzeltmek için var olsun eğer var olabiliyorsa, her şeyin yokluğu ile var olduğu şu dünyada. – Günün belirlediğiniz vaktinde birkaç dakikalığını da olsa körmüşsünüz gibi davranın. Gözlerinizi sanki körebe oyunundaymışsınız gibi göremeyeceğinizden emin olacak şekilde bağlayın. Ardından etraftaki sesleri ellerinizi havaya kaldırıp dinleyin ve ellerinizi havada sallayarak ellerinizin havada nelere çarptığını tahmin etmeye çalışın. – Yine günün belirli saatlerinde sanki bulunduğunuz ortamda yokmuşsunuz gibi davranın. Bunun için kulak tıkacı kullanmanız önemle ve özenle tavsiye edilir. Ardından içinizden geçen her şeyi sizi kimse görmüyormuş gibi yapın. Sonra da gidip gökyüzünde varsa bulutlara bakın yoksa da gözleriniz kapalı bulutları hayal edin. – Amuda kalkın ve derin derin nefesler verip tekrar eski halinize gelip ayak parmak uçlarınızdaki tırnaklarınızı inceleyin. – İmaj değişikliğinden ve kendinizi haddinden fazla yormaktan kaçının. – Kabullenin. Dünya boktan bir yer, gökyüzü böyle güzel gözükse de. Pozitif ve negatif kuramlar ve kurumlar arasında kendinize tam bir yer belirlemekten uzak durup sanattan kopmayın. – Sürekli bir şeyler yazmak için uğraşmayın. Belki de yazmak yerine gidip bir çocuğa şeker vermen, gidip Ay dede ile sohbet etmen ya da yıldızlarla içmen gerekiyordur. Olmuyorsa zorlama, unutma yazamama sendromundan yeni çıktın. Tekrar girmemen gerek. – Ve son olarak kendinize şu soruyu sorun gerçekten neden yazıyorsunuz?
Yazamama Sendromu?
Yazamama sendromunu yeni atlatmışsanız eğer hemen kaleme kağıda sarılıp bir şeyler yazmaya çalışmak hevesinizi kursağınızda bırakabilir. Zira inkar etseniz de zihniniz karışıktır. Öncelikle bu karışıklığı isteseniz de istemeseniz de bir şekilde düzene sokmanız gerekmektedir. Bundan ötürü size yapmamanız ve yapmaktan kaçınmanız gereken şeyleri söyleyeceğim. – Uzaylılar tarafından kaçırılmaktan kaçının. Nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız 442 – 946 – 97 – 09 bu numaraya UZAYLILARDANNASILKAÇARIM diye mesaj yollayınız. – Aynanın karşısında fazla vakit geçirmeyin. Gözünüzde, kaşınızda, yüz hatlarınızda veya başka bir yerinizde meydana gelen bir şeyden dolayı kafanız daha çok karışmamalı. – Aklınızdan bir sayı tutmayın, aklınızla bir balık da tutmayın, aklınızı bir şey tutmak için kullanmayın. Aklınız kafanızdaki karışıklığı düzeltmek için var olsun eğer var olabiliyorsa, her şeyin yokluğu ile var olduğu şu dünyada. – Günün belirlediğiniz vaktinde birkaç dakikalığını da olsa körmüşsünüz gibi davranın. Gözlerinizi sanki körebe oyunundaymışsınız gibi göremeyeceğinizden emin olacak şekilde bağlayın. Ardından etraftaki sesleri ellerinizi havaya kaldırıp dinleyin ve ellerinizi havada sallayarak ellerinizin havada nelere çarptığını tahmin etmeye çalışın. – Yine günün belirli saatlerinde sanki bulunduğunuz ortamda yokmuşsunuz gibi davranın. Bunun için kulak tıkacı kullanmanız önemle ve özenle tavsiye edilir. Ardından içinizden geçen her şeyi sizi kimse görmüyormuş gibi yapın. Sonra da gidip gökyüzünde varsa bulutlara bakın yoksa da gözleriniz kapalı bulutları hayal edin. – Amuda kalkın ve derin derin nefesler verip tekrar eski halinize gelip ayak parmak uçlarınızdaki tırnaklarınızı inceleyin. – İmaj değişikliğinden ve kendinizi haddinden fazla yormaktan kaçının. – Kabullenin. Dünya boktan bir yer, gökyüzü böyle güzel gözükse de. Pozitif ve negatif kuramlar ve kurumlar arasında kendinize tam bir yer belirlemekten uzak durup sanattan kopmayın. – Sürekli bir şeyler yazmak için uğraşmayın. Belki de yazmak yerine gidip bir çocuğa şeker vermen, gidip Ay dede ile sohbet etmen ya da yıldızlarla içmen gerekiyordur. Olmuyorsa zorlama, unutma yazamama sendromundan yeni çıktın. Tekrar girmemen gerek. – Ve son olarak kendinize şu soruyu sorun gerçekten neden yazıyorsunuz?
Yeni gönderiler yakında geliyor. Siz de yazın!