Her insan bir konaktır esasında. Hayat bir yolculuk ise her insan da bir konaktır. Bu seyahat boyunca diğer yolcular ile kendi yollarımız kesişir. İşte o noktada konak olan insanlar, hayatımıza girmeye başlar. Önce onunla tanışırsın, sonra arkadaş belki de düşman olursun hatta belki eş. Onunla beraber mutlu da olabilirsin mutsuz da. Her ihtimal buradadır ancak bunun da pek önemi yoktur. Ve en önemli kritik nokta ise bundan sonra başlar. Hayatına giren her insandan iyi ya da kötü öğreneceğini öğrendikten sonra o insandan uzaklaşırsın. Herkesin kendi yoluna devam edebilmesi için bir şekilde ayrılmanız gerekir. Aynı doğa kanunu gibi bunu yapmaya mecbursundur. Elinde değil! Peki neden? Her insanın senin hayatına girme amacı sana bir şeyler öğretme amacıyladır, ama iyi ama kötü. İster kabul et ister etme. Öğreteceğini öğrendikten sonra ise belki o senden uzaklaşır, belki de sen ondan uzaklaşırsın. Hatta bunun farkına bile varmazsın. O gittikten sonra ise başkasıyla tanışırsın. Ondan da öğreneceğini aldıktan sonra bir başkası, bir başkası, bir başkası diye hayat devam eder. Günün sonunda ise on binlerce insan hayatına girip çıkmıştır. Hatta hayatın en büyük trajedisi ve absürtlüğü ise tam bu noktadadır. Bazıları hakkında “o olmazsa asla yaşayamam, onsuz ben ölürüm.” dediğin olmuştur. Ancak yeni insanlar ile tanıştıkça önce hakkında büyük laflar ettiğin kişinin yüzü hafızandan silinmeye başlar, sonra anıları, sonra ise ismi. Günden güne ilerledikçe önceden tanıştığın insanlar zihninden tek tek silinmeye başlar. Peki ne mi olur? Sen günün sonunda sadece deneyim ve tecrübeden ibaret kalırsın. Kimse kalmaz etrafında, kimse kalmaz! Hiçbir insan kalmaz günün sonunda. Bir tek sen ve senin tecrübelerin yani senin bilincin. Peki günün sonunun da sonunda ne olur? Şimdi ise sende yok olursun. Vücudun da ortada yoktur artık. Ölmüşündür! Bir kaç ay ismin dünyada yaşamaya devam eder. Normal bir insan ise maksimum 100 sene sonra senin ismin de tamamen yok olup gider. Ne bir ismin, ne bir arkadaşın, ne de bir anın vardır artık orada. Sadece bunların hepsinden elde ettiğin bilincin vardır. Yani hiçlik! O bilincin içinde hayatında olan her bir olayın izini taşırsın. Sana kötülük bile etmiş birisi varsa mutlaka o bilincin gelişmesinde yardımcı olmuştur. Bir deneyim, tecrübe, bilgi, öz halinde kala kalmışındır ortada.
Peki her şey son mu bulur? Hayır! Sonsuza kadar yaşamaya devam edersin. Mecbursun :) Artık bilincini ne seviyeye kadar geliştirdiysen kainat da sana kendi güzelliklerini göstermeye devam eder. Dünyada olduğu kadar hızlı olmasa da bilincin -başka bir anlamda ruhun- yine tekamül eder. Ne vücudun, ne ismin, ne de bir arkadaşın vardır yanında. İşte herkes bu yüzden yalnızdır bu dünyada ve herkesin birbiri üzerinde rolü vardır. Herkes rolünü oynar sonra da o gider, başkası gelir. Kısacası kendi isteğinle tek başına başladığın bu seyahatte kesişmeler duraklamalar olsa da yine tek başına yol almaya devam edersin. Sonu olmayan bir yolda günden güne ilerlersin! En güzeli ise bunun farkında olarak yürümendir. Yol çok çetin geçebilir. Ancak bu gerçeği öğrendikten sonra düşsen bile yine kalkıp yürümeye devam edebilirsin. Cennettir yani bu. Peki cehennem? Cehennem ise bu gerçeği bilmemektir. Yoldaki rüzgarlar seni yere düşürdüğü zaman orada öylece oturursan acı çekersin. Çünkü yaradılış gereği senin ileriye gitmen gerekir ama sen olduğun yerde kalmışsındır. Ufacık rüzgarlar ile acılar büyür büyür. Aynı dünyada telefonu kırıldı diye intihar etmeyi düşünenler gibi ya da gelecek kaygıları yüzünden bugününü yaşayamayanlar gibi. Kısacası bu gerçeğin farkında olmak ya da olmamak. Tüm mesele bu! Her birey dünyada bilincini geliştirdiği kadar evrende yaşamaya devam eder. Belki bir yıldız olup her yeri aydınlatır belki başka bir şey. Ancak hiç yok olmaz o, hiç yok olmaz…
Yorumlar