Türk gibi güçlü diye bir tamlama vardı eskiden, güç sporlarında tarihsel olarak milletçe başarılı olduğumuz söylenir, bunun da en başında "Güreş" sporu gelmiştir.
Bu topraklarda, tarihi 7 asıra yaklaşan yağlı güreş geleneği ve nesilden nesile dolaşan rivayetleri vardır. Birbirinden güçlü pehlivanların, er meydanında günlerce uykusuz, yemeksiz, susuz güreş tutup birbirlerine üstünlük sağlayamadığı, sonunda açlık, susuzluk ve uykusuzluktan çayırda ikisinin de öldüğü rivayetlerini bile duymuşsunuzdur.
Rivayetlerden gerçeklere döndüğümüz zaman bir "Koca Yusuf"umuz vardır mesela, 19.yüzyılın sonlarında gezegenin en büyük pehlivanıdır. Ülke dışına nam salan bu pehlivanımız, diğer güreşçilerle müsabakalara çıkmak için ABD'ye bir nevi turneye gider, tüm rakiplerini yener ve dünyanın en büyük pehlivanı olduğunu gösterir.
Henüz yolcu uçakları yoktur, kıtalar arasında yolculuklar büyük gemiler, transatlantiklerle yapılır, dönüş yolunda Koca Yusuf'un içerisinde bulunduğu trans atlantik bir kaza yapar, kimi yolcular okyanusa düşer, kimileri filikalara bindirilebilir.
Koca Yusuf okyanusa düşenler arasındadır, soluklanmak için bir filikaya tutunur, fakat filikadakiler, cüssesinden korktukları pehlivanımızın filikayı devireceği korkusuyla ona vurmaya, tekmelemeye, yumruklamaya başlarlar. O güçlü elleri yine de tutunduğu yerden sökmeyi başaramazlar, en sonunda halatları kesmek için kullanılan balta iner o kalın bileklere, kanlar içinde Atlas Okyanusuna gömülür dünyanın en büyük pehlivanı, bugün cenazesi hala o okyanustadır.
1948 Londra Olimpiyatları, modern zamanlarda Türk güreşinin zirve yaptığı olimpiyattır.
Sadece 6 dalda katıldığımız, spor tarihimizin en başarılı olimpiyatlarından; 6 Altın, 4 Gümüş, 2 Bronz madalya ile dönerken, Ruhi Sarıalp'in Atletizm 3 Adım atlama dalında kazandığı Bronz madalya dışında kalan 11 madalya da Güreş dalında gelmiştir. 6 kere İstiklal Marşımızın çalındığı Güreş müsabakalarının yapıldığı salonda, neredeyse tüm güreş severler ulusal marşımızı ezberlemiştir.
O yılların üzerinden çok zaman geçti, olimpiyatların dışında kalma tehlikesi bile yaşadı Minder Güreşi, kurallarını değiştirmek zorunda kaldı, televizyon yayınlarına uygun, izlenebilir hale getirilmeye çalışıldı. Beraberliğin bozulamadığı durumlarda kura atışıyla belirlenen bağlama pozisyonu mesela adaletsizdi, kurada pozisyon avantajını sağlayanın %85-90 galip geldiği bu sistemi bile getirdiler.
Bizim 700 yıla dayanan yağlı güreşlerimize de yeni kurallar getirdiler, artık o rivayetlerdeki günlerce süren güreşi bir kenara bırakın 25-30 yıl önceki güreşleri mumla aratan kurallar getirildi.
Yağlı güreşin, minder güreşinden farkı rakibin tuş edilmesini esas alır. Minder güreşindeki gibi puanları toplamak değil, rakibinizin sırtını yere getirmek, tartışmasız yenmek esastır.
Maalesef bu güreş süresini 30 dakikaya indirdiler, 30 dakikada rakibini tuş etme riskine girmeyen pehlivanlar, sonraki 5 dakikalık uzatmada 2 puan arıyorlar, ilk uzatmada da 2 puan alınamazsa, minder güreşindeki 1 puana tekabül eden oyunu yapabilen kazanıyor, tabi bundan önce pasif güreşten dolayı, pehlivanlardan bir tanesi 3 ihtar almassa.
Son 5 yıldaki Kırkpınar yağlı güreşlerini açın bakın, çeyrek finallerden itibaren neredeye hiç tuş yapılmadığını göreceksiniz, futboldakine benzer bir VAR sistemine rağmen, galibiyetlere şaibeler düştüğünü göreceksiniz, güreşin artık bir güç sporu değil, şansa dayalı bir eğlence haline gelmeye başladığını üzülerek göreceksiniz.
Bizim 700 yıllık Kırkpınarımız televizyon yayınlarına uygun hale gelsin diye, Ben Bilmem Eşim Bilir yarışmasına mı dönecek, bu sürecin sonunda bilmiyorum.
Yorumlar