Anadolu'da bir köyde dünyaya geldim. Buralarda, ekilebilecek arazinin çoğunluğu ya kıraç, ya da çoraktır. Hayatını sürdürebilmek öyle kolay değil, tarım yapmak için bazen sadece toprak yeterli olmayabilir. Anadolu'da yağmur yeterince yağmadığı için yazın, o kavurucu sıcakları toprağı sertleştirirken, deprem fay hatlarını andıran derin çatlaklar oluşur. Bu toprağı işlemek ektiğin tohumu filizlendirmek, ürün almak o kadar da kolay değil, sizin anlayacağınız. Kimi yerler alabildiğince düz ova kimi yerler sıra sıra dağ.

Köylerde her evde su akan bir musluk yoktur, bir adet köy çeşmesi vardır. Tüm köy ahalisi her türlü ihtiyacını köy çeşmesinden giderir. Su oldukça değerli, kimi zamanlar bu tek çeşmeden su alabilmek için insanların saatlerce beklediği olmuştur. Tarla sulamaya bulamadığı suyu, içmek, yemek yapmak ve banyo yapmak için de oldukça dikkatli kullanması gerektiğini bilir. Suyu bu kadar kıymetli olduğu bir ortamda, yüzmek için suyu nasıl bulacaksın, değil mi?

Sulama Kanalı (Benim yüzme havuzum)

İşte bu anlamda benim bulunduğum köy ve o civarda bulunan bazı köyler bu konuda çok şanslıydı. Çünkü köylerimizden, tarlaları sulamak için sulama kanalı geçmekteydi. Bu kanalın, tahmini eni 5-6 mt, derinliği ise 1.70 mt' di. Yaz aylarında sulama amaçlı akardı. Bu kanal içerisinden geçtiği köyler için çok iyi bir nimetti. Bu kanalla tarlalar sulanır, fazlasıyla ürün hasat edilirdi. Bu kanal, yasak olmasına rağmen aynı zamanda bizlere yüzme havuzu hizmeti sunardı.

Yaşım 6 veya 7 olmalı, kanalda ağabeyim, yaşça daha büyük köyün gençleri yüzüyordu. Bende yüzebilirim diye içimden kendi kendimle konuşuyor, kendimi cesaretlendiriyordum. Cesaretimi topladım üzerimi çıkardım, kanal içerisinde bulunanların dahada cesaretlendirmesi üzerine kanal kenarından tutunarak yavaşça girdim. Artık suyun içindeydim ama yüzemiyorum, etrafımda bulunanların, kolunu ileri at ayaklarını çırp tavsiyeleri de yüzmem için yardımcı olmadı, daha fazla çırpınacak olsam boğulma tehlikesi geçirecektim, yardımda alarak kanal kenarından sarkan ayrık otlarından tutunarak kanal suyundan çıktım. Tekrar deneme rağmen aynı sahne tekrarlandı. Bir müddet kanal kenarından yüzenleri izlerken, bir taraftan kendi iç muhasebemi yapıyordum! Ben neden yüzemiyorum? kendime defalarca bu soruyu sordum. Bende yüzmeyi becermeliydim! Yüzenlere dikkatlice bakmaya başladım. Nasıl yüzdüklerini anlamaya çalıştım. Benim için bu yüzme ya başarılacak! ya da başarılacaktı.

Kanal üstünden, köy bağlantısını sağlayan köprü geçmekteydi. Kanal suyunda yüzenler zaman zaman bu köprü üzerinden suya atlarlardı. Köprü üzerinde o an kimse yoktu, bende oradan atlayarak yüzmeyi düşündüm. Köprünün üzerine doğru hareket ettim. Köprünün üzerinden suya bakıyordum, ben yapabilir miydim. İyice düşündüm ben de yapmalıydım, geri dönüşü olmayan bu fikir beynimi kemiriyordu. Suya tekrar baktım artık yüzebilmeliydim! Kendimi serin suya bıraktım, suyun serinliğini vücudumda hissediyordum. Su içinde çırpınıyordum, yüzmek için çabalıyordum. O da ne aman Allah'ım ben de yüzüyordum.Sevinçliydim bende yüzmeyi öğrendim,su üzerinde yüzerek hareket ediyordum. Benim o zaman ki yaptığım, çocuk aklımla tam da bir ölüm oyunuydu. Oyunu o an kazandım. Orada bulunanlarda artık yüzmeyi öğrendiğimi söylediler. Bir süre sonra sudan çıktım, tekrar tekrar denedim artık yüzebiliyordum, çok mutluydum.

Benim gibi kırsal kesimde yaşayan bir çok kişi aynı şekilde yüzmeyi öğrenmiştir.