Bu nasıl bir hayat ? nasıl bir yaşam ? ne demeliyiz içinde bulunduğumuz duruma ? Elimizde bir şey yoksa ne bırakabiliriz geleceğe ?" Kendimizi avutmaktır" der en doğrusu ama, vakti geldiğinde savurur yalanlarını rüzgar, saçar ortalıklara . İşte elimizde kalan tek şey bu. Birer birer yalan.

Cehennemin ortasında dikilen bir zebani ve arkasında duran diğerleri. Hakkımızda söylenenleri.. Merak ediyorlar sanki. Vardır zalimce gülüşleri, onları görmesek dahi. Biz dünyanın ağa babalarıysak onlar da kendi dünyalarında hakim.

Melek tüylerinden dekore bir şato. Etleri tuğla yerine kullanılmış. Kanatlarıyla büsbüyük çatısı yapılmış. Fazlasıysa atılıp satılmış. Öbür dünyadan sürgün. Evi kendince değil de kendiliğinden yapılmış.

Yatağından sesleniyor ; yukarıya, meleklere ve şeytanlara. Yeryüzünde pislik kapmış kim varsa ve ateşin vücudunu yakacak olanlara.

Önemi yok hiçbir şeyin. Sayıların, rakamların, objelerin ve anıların. Bana öbür dünyada verilen acı, iğnesi kadardı arıların. Kölesi değildim tapılanın ve olmadım hiç bir zaman köle. Size sesleniyorum. Hikayelerde anlatılandan ziyade buydu gerçek, aksine sanılanın. Yukarıda kapanan kapılar arkasında saklananlar var ince işçilikle örülmüş sahte yapıların. Arkasındalar onlar bir kapı gibi dimdik duran bu diyarların ustası ve ağzından dökülen bir şarap ile yeryüzüne kan bulaştıran yaratımın ve yaratanın. Eh .. ne de olsa cehennemin içinde acı çekenler varken haddi hesabı sorulmazdı cennette verilen sadakanın.

Sesin yankılanır boşluklarda, bulutların avucunda, sivri yamaçlı bir dağın uzuvlarında. Günahların tepeden göğe bir merdiven uzunluğunda. Yapılan hataların ve isteksizliğin sonucunda. Senin kanatların yok, melek değilsin. Senin özgür iraden var, salak değilsin. Karşı geldin herkese herkezin çerçevesinde ve biliyordun bir gün gideceğini. Selam ver şimdi etrafındaki hırsızlara, gökte duran yıldızlara. Sen toprağa ait değilsin.

Ve yaratan .. Sana söylemeye dilim varmıyor hissettiklerimi ama..

Sürgün edilen bendim, eden sen

Keyfin yerindeydi, yaparlardı ne dersen

Her gün öyle at sırtında gezersen

Suçlama atı olurda bir gün düşersen

Yavaş yavaş uykuya dalar kendi evreninde. Sürgün edilmiş ya, yol yormuş olmalı. Beslenmiş çocukların kanıyla.. bir bir tükenerek ama sabırla hiç bir yanlışa yer vermeden. Katlederek, öldürmüş onları. Civardakiler alışmış zaten buna, her gün doğum yapan kadınların sırtında erkek çocukları ve yerde yatan diğerleri.. ablaları ve kardeşleri doğamadan ölmüş, yaşamadan umutları sönmüş. Bir şekilde doğanları babaları dövmüş. Zalimce, kahpece .. Alışık bu diyarlar bu evren bu doğa bu iklim.

İnsan kemikleri, zavallı ve çürümüş.