Her şey nasıl başladı?
Genelde isim kökenlerini pek sorgulamayız, ya da bu kadar uzun zamandır yerleşik olan bir şeyleri özellikle detaylı bir şekilde incelemeyebiliriz. Formula 1'in formula'sı, yani formülü, 1946'da kesinleştirilen bir genel kurallar bütününe dayanıyor. İlk Formula 1 yarışı da aslında teknik olarak 1950 öncesindeki bu yıllarda koşuldu. Fakat bir Dünya Şampiyonası haline hepinizin de bildiği gibi 1950 Birleşik Krallık Grand Prix'siyle geldi. İlk formülde turboşarjlı yahut süperşarjlı otomobiller 1500cc, atmosferik motorlu araçlar ise 4500cc motor hacmi sınırına sahipti. Bir ağırlık sınırlaması yoktu. Kaskların zorunlu hale gelmesi için 1952'yi beklemeniz gerekiyordu, şimdilerin olmazsa olmazı HANS ise o dönemin insanları için Alman bir yarışçı isminden başka bir şey ifade etmiyordu. 50'li yılların ortasına kadar Formula 1 kuralları aynı kaldı, fakat 1952-53 sezonlarında Formula 2 regülasyonlarıyla dünya şampiyonası koşuldu. 1954'te 750cc turboşarjlı, 2500cc atmosferik motor hacim limitleriyle Formula 2 ve Formula 1'in ortası bulundu. Onyıl sona ererken de alkol bazlı, yüksek oranda yanıcı yakıtlar yasaklanıyor, yerine günlük kullanımda erişilebilecek petrol yakıtları geliyordu. İlk yıllarda Grand Prix döneminden kalan tecrübeli isimler ön plana çıktı, sporun ilk on yılında Juan Manuel Fangio'nun elde ettiği beş şampiyonluk, Michael Schumacher ile ancak 45 yıl sonra tekrar edilebildi.
Giuseppe Farina, 1950 Birleşik Krallık Grand Prix'inde
''1960'lar, modern Formula 1 ile klasik Grand Prix yarışçılığı arasındaki geçiş dönemiydi.''
Modern dönemin ilk adımları atılıyor
1960'lar, modern Formula 1 ile klasik Grand Prix yarışçılığı arasındaki geçiş dönemiydi. Atmosferik motorlar ön plana çıkarken güvenlik önlemleri, uyarı bayrakları ve minimum ağırlık limitiyle birlikte Formula 1'in sınırları daha net çizilmeye başlandı. Günümüzde DRS hariç hala geçerli olan hareketli aerodinamik parçaların yasaklanması da bu onyıla denk gelir. Lotus'un efsanevi takım patronu Colin Chapman'ın kurallardaki boşlukları arayıp sınırları zorlaması, modern Formula 1 mühendislerinin mantrasının da temellerini oluşturmuştur. Aynı zamanda bu dönem bizlere Jim Clark, Graham Hill, Jack Brabham ve Jackie Stewart gibi efsanevi isimleri de kazandırdı.
Güvenlik önlemleri sıkılaştırılıyor
Yetmişlerle birlikte araçların hızıyla orantılı olarak güncellenmemiş olan güvenlik kuralları, eksikliğini iyiden iyiye hissettirmeye başladı. Her yıl birkaç pilotun ölümü standart hale gelmişti. Üç kez dünya şampiyonu Jackie Stewart'ın başını çektiği pilot hareketleri de güvenliğin arttırılması için FIA'ya baskı yaptılar. Yine de 80'lerin ortasına kadar benzer trajediler Formula 1'in bir parçasıydı. Ancak 1970'lerle başlayan süreçte pistler, araçlar ve pilotların daha korunaklı ve güvenli hale getirilmesi için adımlar atılmaya başlandı. Ön ve arka kanat bir Formula 1 aracının olmazsa olmazı haline gelmişti ve şampiyon olan pilot bir sonraki yıl 1 numarayı kullanmaya başladı. Sir Jackie Stewart, Emerson Fittipaldi, Niki Lauda ve James Hunt, bu yılların spora popülerlik katan şampiyonları olurken, Mario Andretti ise Kuzey Amerika'nın ilgisini F1'e çekti. Ronnie Peterson, François Cevert gibi şampiyon olamasalar da anılmayı hak eden pilotları da unutmayalım.
Jackie Stewart güvenliğin artırılması için FIA'yı epey zorlamıştı
''Sıralamalarda iki tur dayanabilmesi için üretilmiş motorlar 1500 beygir gücünün üstüne çıkabiliyordu. Turbo motorlar 1988 yılının sonuna kadar hüküm sürdükten sonra yasaklandılar.''
Araçların hızı gittikçe artıyor
Bir önceki onyıldan miras kalan yer etkili araçlar, seksenlerde de tehlikeli üç yıl geçirdiler. Araçların tabanıyla yer arasında geçen havayı mühürleyerek yere basma kuvveti oluşturan bu sistem, dönemin süspansiyon ayarları ve pürüzsüz olmayan pistlerle tehlike arz ediyordu. Zira aracın yerle teması kısa süreliğine kaybolduğunda mühür bozuluyor ve tamamen yere basma kuvveti kaybouyordu. 1983 sezonuyla birlikte çok önemli bir gelişme daha yaşandı: Alüminyum şasiler yerini karbon fibere bırakmaya başladı. Turbo motorların geldiği nokta, bu hafif ve dayanıklı materyalle birleşince birkaç yıllık bir çılgınlık dönemi Formula 1'i sardı. Sıralamalarda iki tur dayanabilmesi için üretilmiş motorlar 1500 beygir gücünün üstüne çıkabiliyordu. Turbo motorlar 1988 yılının sonuna kadar hüküm sürdükten sonra yasaklandılar. Eski Brabham patronu Bernie Ecclestone, Max Mosley ile birlikte Formula One Management'ı kurarak Formula 1'in ticari haklarını devraldı. Bu, F1'in günümüzdeki popülaritesine giden yoldaki ilk adımdı. Yine aynı dönemde, ilk Concorde Anlaşması da takımlar tarafından imzalandı. Böylece FISA (FIA'nın o dönemki adı) ve FOCA (Formula 1 Üreticiler Birliği) arasındaki sporun geleceğini tehdit eden çekişme de son buldu. Alain Prost ve Ayrton Senna'nın yüksek bütçeli bir blockbuster filmi havasındaki amansız çekişmesi, Nelson Piquet'nin üç şampiyonluğu, Niki Lauda'nın emeklilikten dönüp şampiyon olması derken pilotlar anlamında da Formula 1 en efsane zamanlarından birini geçirdi. Yine Gilles Villeneuve, Stefan Bellof gibi mutlu sona ulaşamasa da iz bırakan isimler 1980'lerin cesur pilotları olarak hafızalara kazındı.
Sevsek de sevmesek de Bernie Ecclestone F1 tarihinin önemli isimlerinden
Büyük rekabetler geri dönüyor
Karbon fiber şasiler ve güvenli pistlerle birlikte Formula 1, günümüzdeki modern çehresine de tam olarak 90'larla birlikte oturdu. On yılı aşkın süredir Grand Prix'lerde kimse ölmüyordu. 1994 sezonunun başında araçları yavaşlatmak için tüm elektronik destekler yasaklandı. Aktif süspansiyon, çekiş kontrol sistemi, ABS ve kalkış kontrol sistemi gibi dijial çağın taze yeniliklerinden yoksun başlayan yeni sezon, Imola'daki kara hafta sonuyla birlikte F1'i derinden sarstı. Pistler daha güvenli hale getirildi, teftişler sıkılaştırıldı ve standartlar yükseltildi. Ayrton Senna'nın kaybı sporda derin bir yara açarken Michael Schumacher ve Damon Hill çekişmesi, ardından Schumacher-Jacques Villeneuve ve Schumacher-Mika Hakkinen rekabetleri sporu zirveye taşıdı.
''Lewis Hamilton, yeni F1'in yüzü konumunda. Fernando Alonso ve Sebastian Vettel gibi geleneksel starlarla birlikte Max Verstappen'in başını çektiği genç nesil de sporun geleceğini parlatıyor.''
Yeni milenyuma adım atılırken araçlar da aynı derecede güvenlikli hale geliyordu. Küçük takımlarla ve garajlarla başlayan yolda büyük otomotiv devleri Formula 1'de takım sahibi haline geldi, mevcut takımlara fabrika desteği verdiler. 2009'da global ekonomik kriz sonrası bir kez daha bölünmenin eşiğine gelen Formula 1, önceliği verimlilik ve çevreciliğe vermeye başladı. KERS (Kinetik Enerji Geri Kazanım Sistemi) ile birlikte ilk kez araçlar hibrid özellik kazandılar. V10'dan 2006 yılında V8'e, 2014 yılında ise V6 hibrid motorlara geçiş yapıldı. Yine 2009 ile birlikte aerodinamik anlamda geri adım atan spor, hız olarak da geçmişteki araçlara yetişemiyordu. 2010'larla birlikte şovu daha iyi hale getirmek için yapılan hamleler ile bütçeleri dengelemek arasında mekik dokuyan Formula 1 yönetimi, geçtiğimiz yıl Liberty Media tarafından satın alındı. Yeni bir anlayışla sporu yönetecek olan Amerikan şirketi, sporda pek çok değişiklik öngörüyor. Sadece spor çevrelerinde değil, tam anlamıyla global bir yıldız olan Lewis Hamilton, yeni F1'in yüzü konumunda. Fernando Alonso ve Sebastian Vettel gibi geleneksel starlarla birlikte Max Verstappen'in başını çektiği genç nesil de sporun geleceğini parlatıyor.
Hangi şekle girerse girsin, hatta bazen bilerek kendini baltalamaya epey yatkın olmasına rağmen ne yaparsa yapsın Formula 1'in motorsporlarının zirvesindeki yeri değişmeyecek. 2020'deki yeni Concorde Anlaşması'yla bir büyük değişim daha bizleri bekliyor olabilir. Benzer izlenme oranlarına sahip sporlara kıyasla sürekli bir değişim ve devinim içerisinde olan bir spordan da başkası beklenmezdi zaten.
Yorumlar