Hafif aşınmış spor ayakkabıları yatağın kenarındaydı... Mikasa marka, normalden biraz sert olan topa vurmaktan mı yoksa toprak sahada çok koştuğundan mı bilinmez; ayakkabılarında kahverengi lekeler oluşmuştu...
Sıcak bir yaz günüydü... Havanın sıcaklığından mı yoksa güneşin geliş yönünden mi net olmayan bir sebeple odanın içi hafif turuncu bir sarılıktaydı...
Odasında, hayranı olduğu isimler vardı. Bazıları dergilerden çıkan posterlerden, bazıları gazetelerden kestiği fotoğraflardan oluşuyordu...
Yatarken bile üstünden çıkarmadığı forması ve şortu ile odanın köşesinde futbol topuna bakıyordu... Tam bu sırada evin dışından kendine seslenildiğini duydu; “Hadi dışarı gel maç yapıcaz yan mahalle ile. Hadi seni bekliyoruz”
Koşarak pencere kenarına gitti ve dışarıya baktı. Gelen Mehmet'ti. “Kimler geliyor?” diye seslendi aşağıya doğru. “Sen gel oğlum herkes orada olacak. Yan mahalle ile oynayacağız bugün zaten biliyorsun.” dedi Mehmet. Ayakkabılarını giydi, fırtına gibi odasından dışarı fırladı. Annesinin “Oğlum dikkat et” demesini belli belirsiz duyarak kapıdan çıktı, aynı hızda Mehmet'in yanında buldu kendini.
“Hadi gidelim, geç kalacağız” dedi Mehmet. En yakın arkadaşıydı. İlkokul sıralarından beri maç yaptıkları saha ile evleri arasında birlikte mekik dokurlardı. Yüzlerine vuran akşam güneşinin keyfi ile sahaya vardılar.
Geç kalmamışlardı. Rakip takım da yeni geliyordu. 6'ya 6 maçlar en büyük keyifleriydi. Yan mahalleyi yenmek, Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuydu.
Aslında yan mahallede de benzer bir hikaye vardı, hatta onlar için de, onlar yan mahalleydi. Ama bu yandan bakmak için henüz herkes çok küçüktü...
Maç başladı. Fırtına gibi sağa sola koşuyordu.
Tam bu sırada top ayağındayken bir anda yavaşladı. Ya da çevresindeki her şey daha yavaş hareket etmeye başladı belki. Onu görünce zamanın durduğu güzel kız tribünlere gelmişti (her zaman, her hikayede olduğu gibi kendisinden hiç hazzetmeyen arkadaş grubu ile birlikte).
Sadece bir an göz göze geldiler, kız gülümsedi; ardından zaman bir anda tekrar hızlandı. Rakip takımdan Erkut bu boşluğundan faydalanıp topu ayağından aldı.
Önce tribüne baktı. Yanında birçok arkaşı vardı ama o sadece onu görüyordu. Kusuruz bir gülümseme ile bir yandan sahaya bakıyor bir yanda sohbet ediyordu.
Son konuşmalarını hatırladı. “Ben seni arayıncaya kadar sen beni arama” demişti. O da aramamıştı. Bekliyordu.
Sonra bir anda aklı ve bedeni ile maça geri döndü...
Kaptırdığı top, Erkut'un kızlara kendini göstermek için yaptığı ego dolu ama bir o kadar gereksiz hareketle bir anda boşta kalmıştı.
Hafif hafif bulunduğu yere doğru yuvarlanan meşin yuvarlak da onu beklemekteydi...
(Devam edecek...)
Yorumlar