Türk futbolunun tavan yaptığı yıllardı 2000'li yıllar. Diğer değişle yeni bir milenyumun başlangıcıydı. Milenyumun başında bu atılımı yaptıysak, ilerleyen yıllarda neler yapmazdık ki?
Ligimizde fırtına gibi esen bir Galatasaray takımı var. Dur durak bilmediği gibi, durduran başka bir takımda karşısına çıkmıyor. Anlayacağınız boş sahada sanki kendi başına oynayan bir sarı kırmızılı takım var. Sanırsınız! ormanların kralı aslan sahalara inmiş bir kükremesiyle yeşil sahalarda kim varsa yok olmuş gitmiş. Aslan Kral eski milenyumun son yıllarında ve yeni milenyumun girişinde, şimdi Süper Lig olarak adlandırılan lig o yıllarda Türkiye 1. Ligi olarak adlandırılan ligimizi, tamı tamına 4 kez şampiyonluklarla bitiriyordu. Geriye dönüp baktığımızda 1990'lı ve 2000'ın başlangıç yılları Galatasarayın altın çağı diyebiliriz. Çünkü sarı kırmızılı takım en çok şampiyonluk ve kupayı bu yıllarda almış tam bir kupa canavarı olmuştu. Hala aynı durumda olmasına aynı durumda; en fazla şampiyonluk elde eden takım olmasının yanında en çok kupa alan takım ünvanı Türkiye'de Galatasaray'da.
Galatasaray'da Alman Ekolü
Benim bakış açıma göre aslında Galatasaray'la birlikte ülkemizin futbol anlayışının değişmesinin ana sebebi 1984-1987 yılları arasında Galatasaray'da Teknik Direktörlük yapmış Jupp Derwall' a bağlıyorum ... Derwall Galatasaray'la birlikte Türk futbolunun gelişimine olumlu katkılar sunmuştur. 14 yıldır şampiyonluk yaşayamayan Galatasaray, Alman ekolünden gelen bir teknik direktörle, onunla birlikte geçirdiği 4 yılda; sarı kırmızılı takım şampiyon olamadığı yılların acısını 2 yıl peş peşe şampiyon olarak, çıkartıyordu. Türk futbolu Derwall'dan; futbol öğrenme ve futbola tesis kazandırma adına çok şey öğrendi. Futbolumuz biraz ivme kazandıysa onun sayesinde oldu. Eğer Galatasaray o günden bugünümüze kadar kupaları müzesine kazandırdıysa onun muhakkak katkısı vardır.
Jupp Derwall dört yıl Galatasaray çalıştırdıktan sonra hep Galatasaray yardımı dokunmuştur. Galatasaray' a yardım elini her zaman uzatmaktan sakınmadı. Sanki Galatasaray'ın gönüllü iyilik meleğiydi. Sağlık nedenleriyle bıraktığı teknik direktörlük görevini, gönüllü danışmanlık yapmak üzere devam ettirecekti. tekrar 2000'li yıllara dönecek olursak;
Galatasaray Şampiyonlar Ligi'nde;
Galatasaray; 2000'li yıllara teknik direktör olarak Fatih Terimle girmişti. Terim 4 yıl takımını lig şampiyonu yapmıştı. Galatasaray onunla birlikte ilk kez üst üste 4 yıl şampiyon oluyordu. Galatasaray'ın 14 yıl şampiyon olamadığı yılların çoğunluğunda futbolcu olarak hizmet verdi, belkide bu yılların acısını çıkartırcasına Galatasaray'a teknik direktör olarak gelince kupalara doymak bilmiyordu. Yurt içinde kazandığı kupalar artık onu tatmin etmiyor, gözünü Avrupa kupalarına dikmişti.
2000 yılının lig şampiyonu takımı olarak Galatasaray, Türkiye'yi Avrupa'da şampiyonlar ligi'nde temsil hakkı elde etti. Galatasaray çok iyi futbol oynuyor, kadrosunda da çok değerli futbolcular vardı. Kalede Tafarel, orta sahada top cambazı diğer unvanıyla karpatların maradonası olarak anılan HAGİ vardı. Mutlaka diğer oyuncularda değerliydi ama bu iki oyuncu dünya arenasında da isim yapmış isimlerdi. Sadece isim yaptıklarını zannetmeyin, aynı zamanda ünde yapmış oyunculardı.
Galatasaray Şampiyonlar Ligi grup maçları sonucunda grubunu 3. olarak tamamlayınca yoluna Avrupa'nın iki numaralı kupası olan o yıllarda UEFA Kupası olarak ismi anılan, turnuvada yoluna devam eder. Şampiyonlar Ligi'nden sonra UEFA kupası'nda karşısına gelen takımları birer birer yenerek adını Finale yazdırır Galatasaray. Rakibi kim derseniz? İngilizlerin köklü kulübü Arsenal'dir. Maçın final maçı oynanmaya başlar ancak ilk yarı biter gol sesi yoktur. İkinci 45 dakika oynanır yine gol sesi yoktur. Maç uzatmaya gider, iki devre oynanan uzatmalarda da gol sesi çıkmayınca, maçın galibini belirlemek için penaltı atışlarına geçilir. Penaltı atışlarında Galatasaray 4 gol bulurken İngiliz devi Arsenal sadece bir penaltıyı gol yapabilir. Galatasaray rakibini penaltı atışları sonucu 4-1 yenme başarısı göstererek UEFA Kupası'nın sahibi oluyordu.
Galatasaray Süper Kupa'nın sahibi
2000 yılında Avrupa'nın 1 numaralı kupası olarak bilinen Şampiyonlar Ligi Kupasını dev bir futbol kulübü olan Real Madrid alır. Kim bilir o yıl kaçıncı kupayı müzesine kaldırmıştı. Kupa canavarı dendi mi? belkide ilk akla gelecek takımdı Real Madrid. Yenilmez bir armadaydı o. Karşısında ise büyük bir sükse yaparak İngiliz devi Arsenal'i finalde yenerek Avrupa'nın 2 numaralı kupasını alan Galatasaray'dı. Galatasaray ülkesinde bir kupa canavarıydı, ama uluslararası arenada henüz yeni yeni boy göstermeye başlamıştı. Ulu orta ben kupa canavarıyım diye böbürlenecek hali yoktu. Keza ölçülü davranmazsa boy ölçüsünü alıp ülkesine gönderi verirlerdi.
Süper kupa için mücadele edecek takımlar belliydi, bilmeyenler için yazalım, Avrupa'nın 1 numaralı kupasının sahibi ile 2 numaralı kupasının sahibi karşılaşacaktı. Yani Real Madrid ile Galatasaray.
Bizim için kesin bir nostalji olan bu maç ve kupa daha önemlisi unutulmazlarımız arasına girmiş bir maç ve maç sonucu göğsümüzü her daim kabartacak bir kupanın sahibi olduk. Bu maçın kahramanlarını sizlere vererek hafızanızı tazeleyelim; Kadro: Claudio Taffarel - Oliveira Capone (Fatih Akyel) - Gheorghe Popescu - Bülent Korkmaz - Hakan Ünsal - Okan Buruk (Hasan Şaş) - Suat Kaya - Emre Belözoğlu - Gheorghe Hagi (Bülent Akın) - Ümit Davala - Mario Jardel Teknik Direktör: Mircea Lucescu
UEFA Kupası Kadrosundan eksiklere baktığımızda Fatih Terim Galatasaray teknik direktörlüğünden ayrılarak İtalya'ya Fiorentina takımına gitti. Başka bir İtalya yolcusu Hakan Şükürdü. Boşalan teknik direktörlük kadrosuna Lucescu gelirken, takımın boşalan forvet mevkisine ise Mario Jardel gelmişti.
Maçın ilk yarısı başlamıştı, çoğunluk hemfikirdi, Real Madrid'in sarı kırmızılı takımı kolayca yenip, Süper Kupanın sahibi olacağı konusunda. Daha ilk yarıda Galatasaray Kaz'ın ayağının o kadar ucuz olmadığını göstermişti. İlk yarıda Galatasaray Penaltı kazanmış, altın ayak Mario Jardel topu ağlarla buluşturmuş, maçta 1-0 öne geçmişti. ilk yarıda başka gol atan taraf çıkmayınca da taraflar soyunma odasına Galatasaray'ın 1-0 üstünlüğü ile gidiyordu.
İkinci yarı başlayınca yine Real Madrid ne yapıp edip Galatasaray'ı yenecek düşüncesi hakimdi. Merakla beklenen maç oyuncuların soyunma odasından sahaya gelmesiyle başladı. Maçta yine bir penaltı kararı çıkmıştı ama bu kez Real Madrid lehineydi. Topun başında bu kez Madrid'in yıldız futbolcusu Raul'du. Bu futbolcu kullandığı penaltıyı takımının hanesine gol olarak yazdırınca maç 1-1 oldu. Maçın normal süresinde taraflar beraberliği bozamayınca maç uzatmaya gitti. O yıllarda altın gol uygulaması yürürlükteydi. Uzatmalar sırasında gol atan kim olursa maçı o takım kazanacaktı. Uzatma başladı, henüz başları sayılacak bir zaman diliminde yine Galatasaray'ın golcüsü Mario Jardel sahneye çıkıyor ayağına gelen topu Real Madrid'in filelerine gönderiyordu. Belkide bu gol ilahi adaleti yerine getiriyordu. Zira maçın ikinci yarısında Real Madrid lehine verilen penaltı kararı yıllarca tartışıldı. Sanki o penaltı hakemin Real Madrid'e bir armağanıydı.Bu golle Galatasaray, 'Tarihe' "Süper Kupayı" alan ilk Türk takımı olarak adını yazdırıyordu.
Bu maçın nostalji videosunu paylaşalım, sizleri o günlere bir an döndürelim.
Yorumlar