Türk milleti olarak futbolda başarıya oldukça aç olduğumuz yıllardı diye, o yılları anlatmış olsam, galiba yanlış bir tanımlama olmaz. Bu maça gelene kadar zaman zaman aynı başarıyı diğer takımlarımızla da yakaladığımız yıllar yok değil ama koca! bir ülkeyi bu kadar başarı doyuramaz. Halada, doyduğumuzu söylememiz çok yanlış olur. 1988-1989 sezonunda oynanacak olan Galatasaray-Neuchatel Xamax maçı öncesi takımlarımızın Avrupa kupalarındaki başarılarını sizlere derledim;
Galatasaray: 1962-1963 Şampiyon Kulüpler Kupası Çeyrek Finali
Galatasaray: 1969-1970 Şampiyon Kulüpler Kupası Çeyrek Final
Fenerbahçe: 1963-1964 Kupa Galipleri Kupası Çeyrek Finali
Beşiktaş: 1986-1987 Şampiyon Kulüpler Kupası Çeyrek Finali
Göztepe 1968- 1969 Fuar Şehirleri Kupası Yarı Finali
Göztepe 1969-1970 Kupa Galipleri Kupası Çeyrek Finali
Bursaspor 1974-1975 Kupa Galipleri Kupası Çeyrek Finali
Bir önceki sezonda, ligi şampiyon olarak bitiren Galatasaray takımımız, 1988-1989 sezonunda Şampiyon Kulüpler Kupasına katılmaya hak kazanır, çeyrek finale kadar yükselir. Türk milleti ve Galatasaray taraftarı olarak çok mutluyuz, çok alışkın olmadığımız bir kupa turnuvasında takımız çeyrek finale çıktı. Buraya gelen yarı finale neden çıkamasın ki! gönlümüzden geçen duygu bu.
28 Ekim 1988 tarihinde Galatasaray çeyrek finalin ilk maçına İsviçre deplasmanında, Neuchatel Xamax karşısına çıkacaktı. Taraftar olarak oldukça heyecan dolu bir gün geçirdik. Maç saatine kadar tek konuştuğumuz konu Galatasaray' ın Şampiyon Kulüpler Kupasında çıkacağı çeyrek final maçı ne olacaktı, sonuçta Neuchatel Xamax takımını da kendimizden üstün görmüyorduk. Adını sanını duyduğumuz bir takımda değildi. Yinede onlarda büyük bir başarı göstererek Galatasaray gibi çeyrek finale kadar yükselmişti. Buda kafamızda beliren soru işaretiydi. Maç saati gelmiş takımlar sahaya çıkıp oyunlarını oynamaya başlamışlardı. Maç hiç umduğumuz gibi gitmiyordu, kadromuzda güçlü diyebileceğimiz oyuncular vardı. Forvet oyuncumuz aynı zamanda ligimizin gol kralı Tanju Çolak'tı. Ama umut bağladığımız goller bizim takım oyuncularından gelmemişti, rakip takımın oyuncularından, Robert Luhti, Frederic Chassot ve Michel Decastel'den gelmişti. Yıkılmıştık! Neden talih bize gülmüyordu? diye hayıflanmıyor da değildik. Olsun diyorduk yinede, buraya kadar gelerek bu heyecanı ve mutluluğu da takımız yaşattı diyorduk bize. Onlara kızamazdık, futbolda çok başarılı ülkeler gibi kupalara ve bu tür kupa turnuvalarına doymuş bir millette değildik. Bu kadar başarıyla da yetinebilirdik.
İlk maç 3-0 bitmişti! futbolda 3-0 çok önemli bir skordur, bu gibi farklı yenilgilerden geriye dönüş yapan takım mutlaka olmuştur. Bunların sayısının o kadar çokta olduğunu düşünmüyorum ama imkansızda değildi. Çoğunlukta benim gibi düşünüyor 3-0 yenilginin üzerine, daha fazla gol atarak turu atlamanın çokta kolay olmadığını dile getiriyorlardı. Maç üzerine çokta konuşmuyorduk. Rakibimizi en az 3-0 yenmeliydik. Bu skorda ne yazık ki! sadece uzatmalara götürecekti. Bu olasılıklar umutsuzluğumuzu körüklüyor, turu geçeceğimiz konusunda hayal bile kuramıyorduk. Yinede elimize aldığımız gazetelerin öncelikle spor sayfalarına bakıyor, acaba bize umut verecek haber ve yorum var mı? diye sayfalara göz atıyorduk. Maçla ilgili bulduğumuz her haberi ve yorumları okuyorduk. Öyle kesin, biz turu atlayacağız türünden yorum yazanda yoktu. İhtimaller üzerine yazılan yorumlara bakıyor, olabilir mi? diye hayal kurarken, düşüncelerimizi de dışa vurmuyorduk. Her şeyi içerimizde yaşıyorduk. Zaten maç saatini bekleyen çokta taraftar yoktu. Yine maç başlayacak yenilip, çeyrek finalde kupaya veda edecektik.
Bizim en büyük avantajımız, maçın İstanbul' da Ali Samiyen stadın da oynanacak olmasıydı. İstanbul takımlarının, Galatasray, Fenerbahçe ve Beşiktaş rekabetini tüm dünya bilirdi, bu üç takımın taraftarları, rakip takım oyuncularına dünyayı dar ederdi. Maç başladı mı? susmak bilmeyen bir taraftar kitlesi, rakip oyuncuların psikolojilerini alt üst ederdi. İstanbul' a maç yapmaya gelen tüm takımlar bunun böyle olduğunu bilirdi.
O yıllarda ülkemizde statlarda ışıklandırma olmadığı için gece maçları oynanmazdı, tüm maç programı gündüz saatine programlanırdı. Maçın rövanşı 9 kasım 1988 Çarşamba günü Ali Samiyen Satadın'da saat 13:30' da oynanacaktı.
Takvim maçın oynanacağı günü gösteriyordu, maçtan çok umutlu olmadığımızı yukarı satırlarda anlatmıştım, bu umudumu kıracak maçla ilgili olumlu hiçbir durum yoktu, maçı izlemek için yinede can atıyordum ama ben devlet memuruydum iş yerinde televizyon vardı ama işim gereği izleyemiyordum. İş yerim bu konuda oldukça disiplinliydi. Olsun ben yinede maçı takip etmenin bir yolunu bulurdum.
Saat 13:30 o yıllarda, radyodan da maçları o kadar güzel anlatırlardı ki kendini stadyum da maçı canlı izliyormuşsun gibi hissederdin. Radyomu aldım, maçın verileceği frekans ayarlarını yaptım sesini kısık olacak şekilde ayarladım. Spiker kadroları verdi, hakemin başlama düdüğüyle maç başladı. Top takımız oyuncularına geldi mi maç spikeri heyecan yaratıyor bizde maça adapte oluyorduk. Maçta bir an önce gol olsun diye bekliyorduk, dakika 19 Uğur Tütüneker Galatasaray ve kendisinin ilk golünü atıyordu. Haliyle gole sevindik ama hala maçın uzaması için 2 gole, maçı alıp yarı finale çıkabilmek için 3 gole ihtiyacımız vardı. Üstelik biz bu golleri atarken rakip takımın gol atmaması gerekiyordu. Böyle bir durum! maçı iyice zorlaştırıyordu. Maç spikeri ne zaman rakip oyuncuların topu kaptığını kalemize atak yaptığını, atak sonucunda şutttt dediği an, kalbim yerinden çıkacakmış gibi olduğunu hissediyordum. Bu şutlar hep aut oluyor, her seferinde derin bir oh çekiyordum. İlk yarı bir golden başka gol olmamıştı ama aklımızı alacak çokta pozisyonlar yaşamıştık. Böyle bitmişti ilk yarı.
İkinci yarıyı beklemeye koyuldum, yine derin bir sessizlik halinde kimseyi görmek istemiyordum, kendi odamda maçın başlamasını beklerken, hafif açık sesiyle radyomu dinliyorum. Zaman geçmek bilmiyordu, oysa hepi topu 15 dakika ara verilmişti. Spiker oyuncuların sahaya çıktıklarını anons etti tekrar pür dikkat kulağım radyomda, spiker hakem başlama düdüğünü çaldı oyun başladı anonsuyla maçın heyecanına kendimi kaptırdım. Öyle bir anlatım ki yerimde duramıyorum, dedim ya o zamanlarda spikerler maçı canlı izliyormuşsun gibi anlatırdı. Neyse ki çok beklemiyorduk dakika 54 gooool Tanju... anonsunu duydum yerimden kalktım havaya attım kendimi, uçuyordum sanki. Gol yemeden atacağımız bir gol maçı uzatmamızı sağlayacaktı. Artık heyecanımın dozu dahada artı, kendi kendime bir gol daha atmalıyız diyordum, maçta iyi oynayan bizdik neden olmasın ki diye kendi kendimle konuşuyordum. Yerimde oturamıyordum artık, kah kalkıyorum, kah oturuyorum kah kalkıp olduğum yerde kısa tur atıyordum. Her halimde, radyonun sesindeydi kulağım.
Dakika 77' diydi spiker çıldırmış olmalı deliler gibi goool diyordu, o çıldırır da ben yerimde durabilir miydim? elbette hayır! yerimde duramıyordum. Artık içim içime sığmıyordu. Hayallerimiz gerçekleşmek üzereydi Galatasaray ilk golün sahibi Uğur Tütüneker ile maçı 3-0 yapmıştı. Bu sonuç maçı uzatıyordu, ama takımda birileri hata yapar bir gol yersek her şey alt üst olurdu. Bu ihtimal hala vardı ve maçta hala oynanacak bir süre vardı. Yine de çok dikkat etmemiz gerekirdi. Başka bir ihtimalde bizim lehimizeydi, maçı uzatmaya götürmeden bir gol daha atarsak yarı finale çıkabilirdik. Kafamda bunun hayalini kuruyordum, eminim herkes benim gibi düşünüyordu artık.
Daha maçı 3-0 yapalı 3 dakika geçmişti ki! sahneye yine kral Tanju Çolak çıkmıştı o muhteşem gollerini sıralamaya devam ediyordu. İçimden geçirdiğim hayal ettiğim ne varsa bir bir gerçek oluyordu. Ne güzel bir gündü o gün, sadece maçın havasındaydım. İş yerinde çalıştığım aklımdan çıkıp gitmişti, hiç bir şey umurumda da değildi. Diğer çalışanlarında aynı havada olduğunu koridorda artan seslerden anladım. Radyo elimde kapımı açtım herkes benim pozisyonumda maç dinliyor. 4-0'lık skordan sonra kimse kabına sığamamış olmalı ki! kabından taşıp koridorlara taşmışlar sevinçlerini tezahürat yaparak paylaşıyorlardı. Keşke maçı bir televizyon önünde izleseydik daha heyecanlı olacaktı diye içimden geçirdim.
Olsun bizim için takımımızın tur atlaması daha önemliydi. Tekrar iç dünyama döndüm kimse umurumda değil. Hala Neuchatel Xamax 1 gol atarsa tur atlayan taraf olacaktı. Tekrar pür dikkat kulağımı maça verdim. Maçın bitmesine az bir zaman kalmıştı kalmasına da futbolda bir söz vardır, "Maç bitmeden hiçbir şey bitmez" diye. Hakem bitiş düdüğünü çalmadan oyuncular disiplini bırakmamalıydılar. Öylede oldu Galatasaray coşmuştu bir kere geriye çekilme yerine hala gol arıyordu. Rakip zaten iyice çökmüştü ki, bunu avantaja çeviren Galatasaray'ın golcüsü, kral Tanju yine ustalığını gösteriyor son dakikaya girerken 5' nci golümüzü atarken Neuchatel Xamax'ı Ali Samiyen stadına gömüyordu.
Radyoda spiker avazı çıkarcasına bağırıyordu, belli ki bu maçta çok bağırmıştı, sesi kısılmasına rağmen o kısık sesiyle ortalığı yıkıyordu. Statta ki taraftarların coşkulu sesi radyodan bize kadar geliyordu. Aman Allah'ım ne güzel bir gün rakibimizi yenmiştik. 5-0' lık bir skorla. O günler hep gözümde canlanır. Toplum olarak bu tür başarılara ihtiyacımız olduğu yıllardı. Maç tekrarlarını kaç kez izledim bilmiyorum. Her gördüğüm tekrarı televizyonda izledim, her izlediğimde de aynı gururu yaşadım. Bana bu mutluluğu ve sevinci yaşatan tüm takımda bulunanlara teşekkür ediyorum.
O zaman takım kadrosun merak edenlere, kadroyu veriyorum;
Galatasaray'ın kadrosu: Zoran Simoviç, İsmail Demiriz, Semih Yuvakuran, Cüneyt Tanman, Erhan Önal, Metin Yıldız, Uğur Tütüneker, Cevat Prekazi, Mirsad Kovaçeviç, Tanju Çolak, Savaş Koç
Bu yazımı ilk yayımladığım Linkine BURADAN ulaşabilirsiniz.
Bu yazımı yayımladığım diğer sosyal medyalar:
Yorumlar