Hayat herkes için yaşadığı ölçüde güzel olabilir. Her şeyin bir kuralı vardır, yaşamanın, trafikte yürümenin, araç kullanmanın, çalıştığın iş ortamının....vs. Birçok husus için bu geçerlidir. Kuralsız olarak yaşamanın imkansız olacağı bir gerçektir. Düşünün bir? en basitinden sokakta herkes kafasına göre hareket etse, araç trafiğine açık yolda yürüyerek araçların hareket etmesine müsaade etmese, nasıl bir hayat olurdu, herkes için? kuşkusuz zor ve çekilmez bir hayat olurdu. Kimse yaptığı işten zevk almaz, her gün, her an kavganın kargaşanın içinde bulurdu kendisini. Kim böyle bir hayatı ister ki? her tarafta, arap saçı gibi bir birine girmiş bir yaşam şekli düzenin olmadığı, kargaşanın olduğu bir düzeni? pekte çekilecek bir durum olmasa gerek.

Balık avlamanın da bir kuralı vardır. Bu kurallar başta,"4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu", "4717 Sayılı Su Ürünleri Kanunu", "1380 Sayılı Su Ürünleri Kanunu" olmak üzere ve kanunlara uygun çıkarılan, Yönetmelik, Tebliğler vs. bunlar başta avlanma ile ilgili sınırları çizer, bu sınırlar dışına çıkanlara cezai müeyyide uygulanır. Bu Kanun ve Yönetmelikler çerçevesinde avlanmayanlar ise "Yasak Avlanma" kapsamında değerlendirilir, tespiti durumunda kanun ve yönetmelikler çerçevesinde hapis ve para cezası gibi cezalara çarptırılırlar.

Su Ürünleri Yönetmeliği, "Özel Yasak, Sınırlama ve Yükümlülükler" başlığında değerlendirilen yasaklara buradan ulaşabilirsiniz

Ben, burada amatör balıkçılık yapanların, avlanma esnasında yaptıkları, yanlış ve suç teşkil eden bazı yasak avlanma yöntemlerinden, hayatın içerisinde kendi gözlemlerimden anlatmaya çalışacağım. Yurdumuzda daha çok iç sularımızda 'göller, göletler, nehirler, çaylar ve dereler'de gerçekleşen bazı yöntemler. Burada yöntemin ince ayrıntılarını vermeyeceğim. Ben burada tehlikesinden bahsederken başka birilerinin bu hataya kurban gitmelerini istemiyorum. İç sular olarak bahsettiğim tatlı su kaynaklarında yaşayan balık avcılığı, sırasında yaptığı avlanma yönteminin hayatına mal olacağını düşünmeden! elektrikli avlanma yöntemini seçer, balığa vereceği elektroşokun, yapılan hata sonucu kendi canına mal olacağını düşünemediğinden, koca! bir hatayı küçümsediğinden canından olan, onlarca yüzlerce örneği mevcut, yada el yapımı patlayıcıyla avlanmak isterken kendi canından yada uzuvlarının bir kısmından olanlar... Bunların hepsi belki bir cehaletin belkide ön görememekten mütevellit bir durum olsa gerek. Yada bu tanım bizim milletimizin yapısına daha çok uyar "Bana bir şey olmaz" gibi aşırı güven yüklemesinin sonucudur. Bizim milletimiz böyle örnekleri gözüyle görmedikçe, kendisi bire bir yaşamadıkça ders çıkarmaz. Aynı hatayı yapıp zarar görürse tövbe eder, toplumda başkalarını uyarmaya koşar ama nafile. Kendisi zamanında böyle olaylardan ders almadığı için başkalarının, kendi yaşadığı olaydan ders çıkarmasını istemesi de, kimsenin aklını başına almasına yetmeyecektir.

İnsanın başını iki durum belaya sokar, birincisi aşırı özgüven ikincisi de bilgisizlik (cehalet). Bu durumdaki insanlardan olmamak için her zaman işi doğru yapmak için bilgilenmek, öğrenmek gerekir. Bunun içinde benim tavsiyen eğitimin, makamın ve mevkin ne olursa olsun öğrenme eğiliminden vazgeçme. En iyi öğrenme yöntemi kitap okumaktır. Kitap okuyan bir toplum olmak için çalışıp çabalayalım. Bu cehaletimizi ancak bu şekilde yeneceğimizi düşünüyorum. Bizler daha çok kendimize bir kılavuz seçer, kılavuzun yolunu yöntemini sorgulamadan girdiği yoldan geçeriz. Çoğu zamanda kılavuz tehlikeli gördüğü yola kendisi girmez, sizi kullanmayı amaç edinir. Kullanışlı insan olmaktansa! aklını kullanan insan olmayı amaç edinmenizi tavsiye ederim. Hata, insana mahsustur. Ders çıkarmakta akıllı insana mahsustur.