Merhaba arkadaşlar; bilardo sporuna 1990'lı yılların başından beri yoğun ilgi duyan biri olarak o yıllardan bu zamana Türk Halkı'nın bu spora bakış açısını kendi penceremden nasıl gözüktüğünü anlatmak istiyorum.
Yıl 1992 ve ben 15 yaşındayım (fosil olmuşum. Evet.) Çocukluğumun geçtiği İstanbul'un Yel Değirmeni semtinin abisi "Kenan Abi"; elinde simsiyah bir kılıfla her akşam evinden çıkıyor. Evden her çıkarken başımızı okşayan Kenan Abi'ye "yine mi bilardoya Kenan Abi?" diye sorduğumuzda tüm abi tavrı ile "evet gülüm" diyor.
Elbette o dönem her nekadar bir çocuğun oyun yeri sokak olsa da bilardo salonu yada bilardo masası görmüşlüğümüz yok. Çünkü ben ve arkadaşlarım kız çocuğu. O devirlerde bir kız çocuğunun bırakın bilardo salonuna girmesi, o salonun önünden bile geçmesi imkansızdı. Yer Kadıköy bile olsa...
Birgün yine Kenan Abi apartmandan çıkıp başımızı okşayarak "iyi akşamlar kızlar" demişti ki ben O'na cevap bile vermeden "Kenan Abi o kılıf da ne var?" diye soru verdim. Aramızdaki diyalog aşağı yukarı şu şekildedir:
Ben: Kenan Abi o kılıf da ne var?
Kenan Abi: İsteka var güzel kız?
Ben: Ne var? Ne var?
Kenan Abi: İsteka
Ben: Abi nasıl birşey?
Kenan Abi: (Kılıfından 2 parça sopa çıkarır ve vida yerinden birleştirerek gösterir) İşte bak böyle, bununla toplara vuruyorsun.
Ben: Kenan Abi top varsa yanında vursana?
Kenan Abi: Öyle değil masanın üzerindeki toplara vuruyorsun.
Ben: Hııı
Merakım ikiye katlanmıştı doğrusu. Masa, toplar, isteka adında 2 parça bir sopa... Nasıl bir oyun olabilirdi ki? Babama desem "bilardo salonuna götür beni" diye alacağım tepki de belli değil :)
Dayanamadım diğer kızları da ikna edip didiverdik o dönemin bölgedeki tek bilardo salonu olan "Freedom" isimli bilardo salonuna. Halitağa'daki dersaneler bölgesinde olan ve benim bilardo serüvenimin başlamadan biteceği yere :) Tabi şimdilik :)
Salondan içeri girdiğimde yoğun sigara dumanı altında (sanırım) patron olan kişi "ağızda sigara ile atış yapmayanın beyler", "mümkün olduğu kadar pike çekmeyin beyler", "çuhayı delen, yakan parasını öder beyler" diye bağırıyordu.
Bu seslerin dışında mekandaki 6 masada isimlerini sonradan öğrendiğim Amerikan, karambol, üç bant ve dört top, isimli bilardo oyunları oynanıyordu.
Mekandaki sigara dumanını saymazsak oyundan büyülenmiştim adeta. Sonra yanımıza ?bizden birkaç yaş büyük olduğunu tahmin ettiğimiz bir çocuk geldi ve "kime baktınız kızlar?" dedi. Öyle ya... Kesin birine bakmış olmalı idik, zira mekandaki tek kız topluluğu bizdik. Birden ağzımdan "Kenan Abi" lafı çıktı. Üç top oyunu oynanan masaya doğru yönelen çocuk "Kenan Abi ufaklıklar seni soruyor" dedi. İçimden "sensin ulan ufaklık" diye kızarken Kenan Abi yanımıza gelip "kızım sizin burada ne işiniz var?" diye kızgın bir şekilde sordu. Ardından cevap bile beklemeden "hemen mahalleye" dedi. Yaşı bana yakın olanlar ve mahalle kültürü ile büyüyenler bilir ki "mahallede abi babadan sonra gelir". Biz gıkımız bile çıkmadan döndük mahalleye. Ama o salon, o masa, o oyun beni ziyadesi ile etkilemişti.
Kenan Abi ertesi gün babama anlatmış durumu. "Senin kız arkadaşları ile bilardo salonuna girdi" demiş. Babamdan evde yediğim zılgıt cabası tabi :) "Serseri misin kızım sen? Ne işin var bilardo salonunda?" dedi. "İyi de baba Kenan Abi'de orada idi. O serseri mi?" diye sorduğum da tokatı yemek üzere olduğumu anladım ve en tatlı halimle babama bakmaya başladım :) Hala babama ne zaman o ifade ile baksam kızamaz, kıyamaz kızına :) "Kenan Abi'n başka, o serseri değil, ama büyük. Sende büyü, okulunu bitir, evlen, ne halt edersen et" dedi.
Sözün özü o dönemlerde bilardo salonları "serseri yuvası", bilardo oyununa gönül veren amatörler ise "serseri" olarak nitelendirilirdi. 2000'li yılların başlarına kadar da bu böyle idi.
2000'li yılların başlarında Korukent tesislerine bilardo masaları geldi. Buz pateni yapmak için gittiğim Korukent'te check in yaparken bilardo masalarına gözüm takıldı. 13 yaşında babamın telkinleri ile uzaklaştığım bu masa dip diri karşımdaydı. Buz pateninden vazgeçtim ve çuhaya doğru yönelip elime isteka aldım. O zamandan bu zamana da o isteka elimden düşmedi.
2010 yılına doğru bilardonun bir spor olduğu tüm halk tarafından benimsendi. Bu benimsenme konusunda uluslararası camiada "Mr. Magic" unvanını alan Semih Saygıner katkısı üst seviyededir. Öyle başarılı bir sporcudur ki bilardo sporunu hiç bilmeyen biri bile üstadı tanır.
2010 yılından sonra gerçekten serseri yuvası olan ve bilardo sporuna hizmetten ziyade kahvehane gibi çalışan birçok salon birer birer kapandı. Şuan hizmet veren ve amatör sporcuların buluşma yeri olan modern salonlar açıldı. Dünya çapında bilardocular yetişti ve övünerek söyleyebilirim ki ülkemiz bilardo sporunun Berzilya'sı oldu.
İşte benim penceremden bilardo böyle gözükmekte. Sizin pencereden bakınca görünen ne?
Yorumlar