İstanbul'da doğmuş ve büyümüş biri olarak daha ufak bir şehirde, bir köyde veya bir tatil beldesinde doğup büyümenin nasıl olabileceğini düşünürdüm her zaman. İstanbul'dan kaçışımla beraber tüm bu düşündüklerimi gözlemleme ve oradaki insanları tanıma fırsatını yakaladım. Büyük şehirlerle kavgam az da olsa anlaşılmıştır sizler tarafından. Böylesine cennet bir şehirde doğup, böylesine kaçmak istemek. Şehrimiz cennettir fakat gezginine, yaşayanına ise cehennemdir.
Beyoğlu'nda Taksim meydanında hiç durup insanları seyrettiniz mi? Ben seyrettim. Çok anlamsız bir zaman da bir yere koşarak giderken, bir an durdum ve o kalabalığı izledim. Neden mi böyle bir şey yaptım sorusuna gelecek olursak; arkadaşlarımla buluşacaktık, meydandan aşağı Galatasaray Lisesine doğru yürümeyi sevdiğimden meydanda iner, aşağı doğru süzülürdüm. Fakat o gün günün o tam da iş çıkışı saatinde farklı bir şey yaptığımı keşfettim.
Acelem yoktu, fakat ben koşuyordum.
Evet, acelem olmamasına rağmen insanların arasında onlara ayak uydururcasına koşuyordum. Sonra durdum ve izledim. Herkes aynı şeyi yapıyordu. Herkes durmadan koşuyordu. Acelesi olanlar, işten çıkanlar, işe gidenler, alışveriş yapanlar, birileriyle buluşanlar... Bir karmaşa vardı orada o anda. Bir şey beni rahatsız etti. İnsanlar çok gergindi. Gerginlikleri, kötü enerjileri etrafa yayılıyordu. Herkes mutsuz yürüyordu ve kimse kimsenin suratına bakmıyordu. Kimse kimseye güvenmiyordu ve herkes çok tedirgindi. O gün aslında doğup büyüdüğüm bu şehirden kaçmak, uzaklaşmak istedim.
Bazen kendimi çok şanssız hissederim fakat aslında en büyük şansımmış burada doğmak. Küçük yaşlarda burada, bu karmaşada hayatımızın başlıyor oluşu. Hep bir öğrenme, hep bir gelişme çabası... Bir de bu karmaşadan çıktığımız kısım var. Dışarı herhangi bir yere gittiğimiz de kıymet biliyor oluşumuz. Sessizliğin ve sakinliğin tadını çıkartıyor oluşumuz.
Fakat son dönemlerde bir şeyin farkındalığını yaşadım; burada, bu şehirde, bu kadar milletin arasında kendi gençliğimizi harcadığımız gerçeği. Maddi kaygılarımızla, gelecek kurma çabamızla, ev geçindirme derdimizle yitip gidiyor yıllar, akıyor su misali, geçiyor ve biz anlamıyoruz. Biz hayatın neresine doğduk? Nerede başladık? Nerede yaşayacağız? Nasıl yaşayacağız?
Ya bu deveyi güdeceğiz, ya da bu diyardan gideceğiz.
Kısaca; ya burada tüm bunlarla yaşamaya alışıp, o koşan gergin insanların arasına katılacağız mutsuz olacağız, ya da gidip gençliğimizi, hayatımızı dışarıdaki o güzelliklerle zenginleştirip sağlıklı ve mutlu bir hayat yaşayacağız. İstanbul'un başka çıkarı yok.
Sevgiyle kalın!
Yorumlar